Deniz Baykal’ın malum görüntüleri ortaya çıktığından beri CHP ile yatıp kalkıyoruz. Bu da çok normal. Fakat işin şaşırtıcı yanı bu görüntülerden çok, doğurduğu sonuçlar üzerine tartışılıyor olması. Bu durum beni oldukça mutlu ediyor.
Öncelikle, bu görüntülerde olanlar bizi ilgilendirmez. Kim kiminle ne yaparsa yapar. Fakat bu kişi parti başkanı, diğer kişi de eski kalem müdürü, sonradan milletvekili ise bu görüntülerin doğru olma ihtimali “torpil” demektir. Bu açıdan Baykal’ın istifası da zaten görüntüler doğru da olsa, yanlış da olsa doğru bir adım oluyor.
Buraya kadarında herkes hemfikir zaten. Gelelim bundan sonrasına.
Baykal’ın “tek aday çıkartın” ısrarına CHP uydu ve delegelerin %95’e yakın oyuyla Kemal Kılıçdaroğlu’nu yeni genel başkanları seçti. Ne olduysa da ondan sonra oldu.
Öncelikle Baykal, kaset komplosu ile ilgili çok saçma bir açıklamayla hükümeti suçladı. Saçma çünkü AK Parti böyle bir komployu 10 yıl saklayıp da seçime kadar saklamayacak kadar salak olamaz.
Ardından Tayyip Erdoğan çıktı ve adeta Kemal Kılıçdaroğlu’nu hedef göstererek “Baykal, CHP içindeki bürütüslere baksın” dedi. Nasıl AK Parti icraatlarından bazıları belirli bir uluslararası kesimin işine geliyor diye AK Parti’yi vatan haini ilan etmek “buluttan nem kapmak”tan öteye geçmez ise, CHP’de oluşan yeni koşulların sonucunda Kemal Kılıçdaroğlu’nun yeni genel başkan olması da bu işin altında doğrudan onun olduğunu göstermez. Yani Erdoğan Brütüs tahminiyle kendisine “vatan haini” diyenlerin düştüğü hataya aynen düştü.
Kafalar karışık. Gerek oy oranının muhtemelen artacak olması, gerekse parti meclisinin nihayet devrim boyutunda değişmiş olması sebebiyle kaset skandalından en karlı çıkan tarafın CHP’nin kendisi olduğu açık. Bu yüzden şüpheler dinmiyor, bir süre daha dinmeyecektir. Bir anket de insanların bu komplonun suçlusunu tahmin ederken “Baykal’ın yakınları”, “AK Parti” veya “gizli güçler” arasında kaldığını gösteriyor.
Bana göre ise bu komplo, bu üç seçenekten birinin işi olamaz. Çünkü bu komplo tam bir salak işi.
Eğer komplonun hedefi Baykal ise, yani mesele kişisel ise, neden şimdi?
Eğer komplonun hedefi CHP’nin oylarından nasiplenmek ise (örneğin Mustafa Sarıgül) VEYA CHP’nin oylarını azaltmak ise (örneğin AK Parti), yapılacak herhalde en kötü hamle Baykal’ı aradan çıkartmaktır. Bunu bilmemek için Japonya’da falan yaşamak gerek herhalde… Erdoğan’ın dediği gibi “Baykal gibi muhalefete can kurban”. Sonuçta Baykal yerine CHP’nin başına kim gelse CHP’nin oyları muhtemelen artacaktı…
“CHP içinde bir Brütüs” teorisine göre ise aynı şekilde Brütüsümüzün enayi olması gerekiyor çünkü bu komplonun sorumlusu er veya geç ortaya çıkacak, ve bu şekil bir ihanet durumu varsa da cesazı çok daha ağır olacaktır.
Haberi yayınlayan ilk büyük kurum da Vakit olunca bu karmaşık denklemde bir komplo hesabı hiçbir şekilde tutmuyor. Dolayısıyla kim neyi hesaplayarak bu komployu yapmışsa, görülüyor ki tam bir salakmış…
Ne Baykal’a zarar verildi ne CHP’ye. Ne CHP’ye uluslararası güçleri alenen destekleyen birileri geldi, ne de CHP gücünü yitirdi. Hedef neydiyse ne, Baykal’ın dediği gibi “Partiye yapılmak istenen operasyon tutmadı“. Partide değişim olması, bu değişimin komployu gerçekleştirenlerin istediği şekilde olduğunun ispatı henüz yok. Dolayısıyla her ne kadar komplo teorilerini pek seven ve üzerlerinde duran birisi olsam da, bu defa beni bile ikna etmiyor bu yaklaşımlar.
En başında dediğim gibi, olayın ardından herkesin komplo teorilerini tartışıyor olması beyin uyuşukluğunu üzerimizden attığımızı ve derin konulara dalabildiğimizin ispatıdır. Siyasetin çoğu zaman yalnızca gördüğümüz kadarı olmadığını farkettiğimizin ispatıdır. Bu da oldukça umut verici bir durum.
Bir yanıt yazın