Bugün yıllar sonra ilk defa yazmaya dönüyorum. Belki de dönemiyorum. Her seferinde bir hedef koymanın baskısıyla dönüş yaptığımdan olsa gerek, en ufak sapmada moral bozukluğu, başarısızlık hissi, bir çeşit özgüven yıkımı beni daha da dibe sürüklüyordu. Bu defa en iyi yaptığım şeyi yapacağım ve başkalarının hatalarından ve yorumlarından ders çıkarttığım yeni bir şey deneyeceğim. Tek amacım “consistency”. “Perseverence” mı diyorlar? Sonra kontrol etmek gerek hangi kelime doğrusu, veya hangisi Türkçe’si. Ama sonuçta sürdürebilmek asıl amacım.
Yazarlar, düzenli yazmanın iyi yazmayı doğurduğunu söylüyor. Ne yazdığın önemli değilmiş, önemli olan bir sistem dahilinde düzenli yazmakmış. Zaten her şey bir sistem dahilinde ancak gelişmiyor mu?
Aylardır kendime ne zaman yazma vakti ayırtabilirim diyorum. Sabahları yazmak içime sinmiyordu. Nesli uyurken gizli gizli iş yapar gibi. Akşamları yazmak içime sinmiyordu, beyin yorgun. İşte yazmak içime sinmiyordu, mesai saatinde özel iş olmaz ya hani! Uyurken de yazamıyor insan, malum. Halbuki bunlar hep suni dertler. Yakaladığın an yazacaksın. Düzen iyidir elbet ama asıl önemli olan yapmış olmak. Her günse her gün. Her haftaysa her hafta.
Göreceğiz bakalım, bu sefer başarabilecek miyim.
Önceki örneklere bakarsak, olacak.
2015 hedefim Kur-an’ı okumaktı. Uygun gördüğüm zamanlarda biraz biraz okumak beni çok ilerletmedi. Sonuçta yoğun, beyni yoran ve çok tekrar eden bir kitap. Artı mecazlar, göndermeler… Kasım ortalarında halen ancak yarılamıştım okumayı. Çünkü insan üşeniyor. Tek sebebi bu.
Ardından bir sistem oturtmak zorunda kaldım. Her gün 10 sayfa okursam yıl sonuna kadar bitecekti. Her sabah okudum. Arada kaytardığım tek tük gün yüzünden son haftaya biraz daha fazla okumam gerekti. Ama bitirdim.
İnsanın Kur-an’ı sanki yarışmışçasına okuması garip gelebilir. Ama burada konumuz o değil. Sistemi oturtup sürdürdükçe, sonuç geldi.
2016 hedefim tek seferde 10km koşu, 100 kulaç yüzme ve 100 şınav üçlemesini tamamlamaktı. Haliyle kışın koşuyla çalışmalara başladım. İlk bir iki seferde insan açılıyor hemen. Ama sonra tıkanıyor. Haftada bir, belki 2 koşunca insan sonuçta kondisyon çok hızlı artmıyor.
Koşuda bir de işin psikolojik boyutu var. Belki de herşeyden önde o var. Bilemiyorum. Belki de hedef 10km ufak bir hedef olduğu için böyledir. Bana o zamanlar çok büyük bir hedef gibi geliyordu.
4-5 koşu denemesinin ardından 2 km’de tıkandığımı görünce kendime 2, 5, 7.5 ve 10 km için noktalar belirleyip her seferinde aynı yönde koşmaya karar verdim. Düz bir hat, yokuşsuz, ki konsantrasyonu zorluklar bozmasın.
Yine olmadı.
Ardından kendime sistem oturttum. Her gün, ne olursa olsun, bir önceki günden fazla koşacaktım. Gerekirse 1 adım 1 adım arttırıp, yıl sonuna kadar 10 km’yi görürüm diye düşündüm.
İlk denememde gerçekten 1 adım fazla atabildim. 2 km işaretim Migros otoparkıydı. Bir önceki gün otoparktan biraz gerideki durakta nefes almıştım, o gün otoparkın köşesine kadar zorladım kendimi. Aradaki fark 1 adım değilse bile, 20 metre bile yoktur. Ama artık bir sistemim vardı, kurala uymalıydım!
Ertesi gün random playlist bir şekilde iyi mi denk geldi de motivasyonum artmıştı, o gün daha mı düzgün beslenmiştim, ya da artık ne olduysa, Migros’a geldiğimde içimde sanki bir 100 metre daha, belki 500 metre daha gidecek güç vardı. Kendi kendime hazır fırsatı yakalamışken gittiği kadar gideyim dedim. Demez olaydım. O gün “ha gayret biraz daha” diye diye 5km işaretimdeki balıkçıya kadar ara vermeden koştum. Koşmaz olaydım çünkü artık bir sonraki seferde 5 km’yi bir adım geçmem gerekecekti.
Bir sonrakinde yine nefes nefes 5 km artı bir adım ancak başardım. Ondan bir sonrakinde de onun üzerine birkaç adım daha ekleyebildim. Acaba sınırım bu muydu, tıkandım mı? 2 kere aynı yerde tükendim derken bir sonraki gün yine bir playlist gazı, denk geliş güneşin gözümü almaması, havanın yeterince serin ama rüzgarsız olması gibi binbir uygun koşul altında bir baktım 7.5 km işaretime, balık haline gelmişim.
O gün kendime bu koşu hedefi işkencesini daha fazla yapmamaya karar verdim. Nefes nefese 7.5 km’ye doğru giderken düşündüm, ve bu işi ne olursa olsun bitirme vakti geldiğini söyledim kendime. 10km’de eve varıyorum. Normalde yürüyerek bitirdiğim bizim sokağı, dilim sarkmış, nefeslerim artık haykırır, sportif bir görüntüden çok uzak şekilde bitirişimi umarım kimse görmemiştir. Eve girdiğimde aynada kendimi hiç görmediğim kadar kırmızı bir suratla gördüm.
Ama başardım. Hedefi başarmanın gururu yoktu ilginç bir şekilde. Hedeften kurtulmanın rahatlığı vardı. Sistemimin çalışmış olduğu hissinin gururu vardı. Ama hedefi başarmanın zevki falan yoktu. Kendime mis gibi bahar havasında haftalarca işkence etmiştim.
O yaz 100 kulaç hedefimde de aynı taktiği denedim. Meğer yüzmede iş daha zormuş. Çünkü nefes kolay açılmıyor, ritim herşeyden önemli, kramp denen bir mevhum var ve su yutunca veya nefes alamayınca insan boğulup ölebiliyor.
Aynı taktikle her seferinde bir kulaç daha fazla taktiğime bu defa en başından başladım. İlk gün 20lerden 5. denemede 80lere ulaşmak zor olmadı. Fakat bu işkenceyi bitirmeye karar verdiğim o son günkü son 20 bana boğulmanın nasıl bir şey olabileceği hakkında bir fragman gösterdi. Matah bir şeymiş gibi adeta ölümüne attım son 10 kulacı. Nefes yok, güç yok, ilerlemiyorum bile belki. 10 kulaçlık bir suda çırpınış. Marifetmiş gibi, sırf hedef koymuşum diye.
Onu da başardım. Ama ne bir gurur, ne bir zafer hissi. Yine sadece bu eziyetten kurtulmuş olmanın rahatlığı vardı.
Bütün bunlar olurken, şınavları da çalışıyorum. 100 şınav nasıl büyük bir hedefmiş anlatamam. Denemeniz lazım. 5, 10, 20 derken insan bunu yapabilirim diyor. Fakat 30, 40, 50 dediğinde tıkanıyor. Şınav çekerken kol kaslarımı yırtmış veya zedelemiş bile olabilirim. Yüzme veya koşu gibi, motivasyonla olacak iş değil sonuçta. Fiziksel bir gelişim şart.
Onu başaramadım. Pes ettim. 45teydim sanırım. Ama hiç üzülmedim. Çünkü başarırsam sonunda duyacağım hissi artık öğrenmiştim. Sırf bitirmiş olmak için bir şeyi bitirmek bir zayıflıkmış. 45te pes ederek irade yaptığıma kandırdım kendimi. Belki de avuttum kendimi demem gerek. Ama aynı eziyeti kendime 3. kere yapmak istemedim. Bu eziyeti yaparken kol kaslarımı yırtmak, daha fazla abuk subuk hedefler için kendimi hırpalamak istemedim.
Eğer 100 şınavı da başarsaydım, 2017 hedefim yazmak olacaktı. Bir hedef koyacaktım kendime. Planım oydu en azından. Şu kadar kelime, veya şu kadar blog veya ortalama şu kadar günde bir yazmak falan. Bu tür işler hedef koyarak sürdürülebilir başarılacak işler değil. Okurken, koşarken ve yüzerken bunu anladım.
Önemli olan sistem. Sürdürülebilir bir sistem.
Şimdi onu deneyeceğim. Sürdürebilirsem başarabileceğim, ama acaba sürdürebilecek miyim?