İsviçre’de ev bulabilmek ve tutabilmek ile ilgili çok da sempatik olmayan duygularımı 2 hafta önce yazmıştım. Üzerinden 2 hafta daha geçti ve bu mücadele daha da büyük bir hal aldı. Emlakçıların yetkisinde olan evlere başvururken emlakçıların hepsi bize “sizin oturma izniniz geçici, kefil bulmadan başvurunuzu kabul etmeyiz.” dedi.
Bizim buraya geldiğimiz oturma iznimiz “permis L” denen “kısa süreli” izin. Kısa dediğime bakmayın, 3 ay da gelseniz aynı, bizim gibi uzun süreli gelip yıllık yenilenmek üzere de olsa aynı. Bunun bir üst modeli “permis B” dedikleri izin, o kalıcı olanı. Yani permis L değil, permis B sahibi olsaydık kefil sorunumuz olmayacaktı. Fakat her kantonda her ülke için “permis B” kontenjanları oluyormuş ve o kontenjan boşalmadıkça siz B’ye geçemiyormuşsunuz.
Özetle 1 ay önce kimseyi tanımadan geldiğimiz bu memlekette emlakçılardan ev bulabilmemiz için bize kefil olacak birisi gerekiyormuş.
Bunun için haliyle ilk olarak utanarak da olsa tanıdığımız bir Türk’e sorduk. Yardımcı olurum dedi sağolsun ama biz çok üstelemedik, o da çok takip etmedi. Sonuçta geleli 1 ay olmuş, kimiz, neyiz. İnsan ısrar edemez, soramaz. Yardım istemek ile yüzsüz olmak arasında ince bir çizgi var.
Sonra Lozan’daki başka yakın bir arkadaşımıza sorduk. Onun da oturma izninin son 1 ayı olduğu için bize yardımcı olamayacağını farkettik. O da daha önce tanıştığımız başka bir Türk arkadaşına sordu. O arkadaş da “bu yasal sorumluluğun altına giremem” diyerek kibarca reddetti.
Ben de geçen akşam çaresizce, daha sadece 2 kere birlikte çaldığım, ama samimiyeti ve iyiliği her halinden belli olan yeni grup arkadaşım Boris’e mail attım. Çaresizce ve utanarak kefile ihtiyacımız olduğunu ve eğer bu sorumluluğu almak istemezse bunun çok normal olduğunu söyledim. Hatta bunu sorduğum için bile üzgün olduğumu ekleyip özür diledim. O akşam yatmadan önce Boris’ten cevap geldi. “Yatmadan önce hemen cevap yazıyorum ki artık rahat uyuyabilesiniz” diye başlıyordu. “Kefiliniz olurum, yarın ajansı arar neler yapmam gerekiyor öğrenirim.”
O andan itibaren henüz 48 saat geçmedi. Bu son 2 gün içerisinde Boris sadece en yakınlarımızdan bekleyeceğimiz özveriyi gösterdi. Hemen ertesi sabah maaş bordrolarını hazırladı. Kapalı olan devlet dairesine gidip yalvar yakar ofisi açtırıp (ki bu İsviçre’de normalde asla olmaz) acil “borçsuzluk belgesi” çıkarttı. Ardından gidip gerek olmadığı halde ne olur ne olmaz diyerek kendi ikamet belgesini çıkarttı. Gerekirse diye eşi için de aynı belgeleri hazırladı. Akşamına bizi evine çağırıp ailesiyle tanışıp durum değerlendirmesi yaptık. Ayrıca 2 gündür tahminimce 4-5 kere ajansı arayıp bizim için evin durumunu, başvuru süreciyle ilgili ayrıntıları ve süreci hızlandırmak için yapılabilecekleri sordu.
5 hafta kimseden görmediğimiz destek, yardım ve ilgiyi 48 saat içerisinde Boris’ten gördük. Bütün bunları yaparken üzerine bir de ondan kefil olmasını istediğimiz için şaşırdığını söyleyip, açıklığımız ve ona güvendiğimiz için bize teşekkür etti. Lan Boris, seni yerim ben. Herifin hasısın, adamın dibisin!
Bir yanıt yazın