Dün gece Türkiye’deki ortalama vatandaşlar uyurken, Dünya’nın öbür ucunda 82. Oscar ödül töreni gerçekleşiyordu. Törende her sene olduğu gibi en çok merak edilen ödüller en iyi film/en iyi yönetmen ikilisiydi.
Tarihte bu iki ödülün ayrı filmlere verildiği pek az görülmüştür. Dolayısıyla bu ikiliyi ben her zaman bütün olarak değerlendiriyorum.
Bu sene adaylar arasında tarihe geçebilecek bir aday vardı. “The Hurt Locker” filminin kadın yönetmeni, belki de Oscar alacak ilk kadın yönetmen olacaktı!.. Basında yansıtılan, şişirilen kısmı buydu filmin adaylığı konusunun.
Kimse “The Hurt Locker” ile yine yeni yeniden işlenen “”kahraman Amerikan ordusu” temasından kimse bahsetmiyordu. Yıllardır nedense kimsenin aklına gelmemişti Irak istilasını film haline getirmek, bu konuda da aslında bir ilk olarak bahsedilebilirdi “The Hurt Locker” filminden.
Oscar ödüllerinin tarihini siyasi ve sosyolojik gözle takip eden herkesin beklediği üzere bu film en iyi film ve en iyi yönetmen ödüllerini aldı (Ödüllerin listesi ve haber için buraya bakabilirsiniz).
“The Hurt Locker”, kadın yönetmeni sayesinde oscar tarihine bir ilk olarak geçmiş olabilir. Fakat sanatsal özelliklerden çok siyasi etiketlerle Oscar alan ne ilk ne de son film olduğu kesin.
Bir yanıt yazın