Egemen Bağış, devletin ona atadığı sıfatıyla “Başmüzakereci” Devlet Bakanı’mız, göreve geldiği günden beri üstün müzakere yeteneklerini ülkemizin çıkarlarını ve saygınlığını en üst düzeyde tutmak için kullandı.
AB konusu her açıldığında karşımızda Egemen Bağış’ı ve yepyeni bir incisini bulduk.
“AB Türkiye’nin doktorudur”, “AB Bizim Diyetisyenimizdir” ve benzeri sayısız yorumla ne kadar başarılı bir müzakereci olduğunu bize defalarca gösterdi. Zaman zaman görevini genişleterek, Başbakan’ın yükünü hafifletmek için olsa gerek, Türkiye’yi pazarlamak için de sayısız katkıda bulundu. Bütün bunları yaparken bir defasında da ünlü bir gruba, gerekirse Türkiye’nin yasalarını çiğneyerek de olsa boğaz köprüsünde konser ayarlama sözü verdi. Ama olsun, yeter ki reklam olsun!
Egemen Bağış’ı ilk günden beri yakından takip ediyorum. Her açıklamasını, her katıldığı etkinliği özenle izliyorum. Ve her defasında kendi alamet-i farikası olan “lavukluk”tan asla geri kalmadığını istikrarla izliyorum (bkz. lavuk için sözlük anlamı). Ve son olarak Egemen Bağış son bombasında da dedi ki:
“Türkiye AB ülkelerin standartlarında bir demokrasiye kavuştuktan sonra, o ülkelerdeki insanların standartlarını benimsedikten sonra, o ülkelerdeki ekonomik kalkınma hızına kavuştuktan sonra üye olmuşuz olmamışız benim bile umurumda bile değil.”
Öncelikle bu açıklamanın tarihte Bağış’ın ağzından çıkan ilk “AB’ye girmesek de olur” açıklaması olması dikkat çekici. Konu da elbette ki referandum. Dolayısıyla parti politikasının AB üyeliğinden üstte olduğunu bize gösteriyor bu açıklama. Fakat buna en azından benim diyeceğim bir şey yok, keza AB üyeliği heveslisi birisi değilim.
Açıklamanın ayrıntıları ise ilginç. Sürekli bir AB demokrasisinden ve ekonomisinden bahsedilip duruyor. AB’ye giren üyelerin nasıl sıçrama gerçekleştirdiğinden ve mutlu mesut, kalkınmış ülkeler olduğundan dem vuruluyor. Binbir AB temelli masalla vatandaş resmen uyutuluyor.
Halbuki AB üyesi bir çok ülke (Bulgaristan başta olmak üzere neredeyse tüm doğu avrupa ülkeleri ve hatta pratikte bakılırsa İtalya) demokrasi olarak bizden geride.
Halbuki AB üyesi bir çok ülke (Yunanistan, İspanya, Portekiz başta olmak üzere AB üyesi ülkelerin çok büyük çoğunluğu) ekonomik kalkınma olarak bizden çok geride.
Kabul etmek gerekiyor, rakamlara bakılırsa Türkiye ekonomisinin hacmi de kalkınma hızı da AK Parti döneminin temel getirileri. Ha, bunların altında yatan anlam ayrıca tartışılmalı elbette ama karşılaştırma konusu AB ise, bu ayrıntılara gerek bile yok.
Özetle AB’ye giren her ülke belirli bir demokrasi seviyesine gelmiş değil. AB üyesi olan her ülke bir anda para içinde yüzüyor da değil. AB, yansıtıldığı kadar sorunlarını aşmış, demokrasiyi tamamiyle yerleştirebilmiş falan değil.
Daha ne diyeyim. Bugüne kadar her konuda “halka soralım” diyen büyüklerimiz nedense AB konusunda bir kere bile halka sorma gereği duymadılar. AB hep seçim malzemesi olarak kullanıldı. Bugün ise nihayet referanduma da malzeme oldu. Bakalım daha ne kadar suyunu çıkartacağız AB vaatlerinin.
Bir yanıt yazın